Âbid: Kullar, köleler,
ibadet edenler, sıradan insanlar.
Akd: Sözleşme.
Ameli Kesir: Çok fazla iş / namazda yapılmakla namazın bozulmasına
sebep olan ve tek elle yapılamayan işler.
Arafat: Mekke civarında hacıların toplaştığı tepe. Hacılar
bayramdan bir gün evvel Arafat’ta toplanarak vakfe yaparlar.
Afere Günü: Kurban bayramından bir gün evveli. Zilhiccenin 9. günü.
Avret: Açılması yasak olan mahal.
Asan: Kolay, kolay oldu, kolaylaştı, mümkün oldu.
Azhar: En zâhir. En açık. Besbelli.
Azimet: Takva ile amel etmektir.
Azl: Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması.
Bain Talak: Evlilik
ilişkisini sona erdiren ve yeni bir nikâh akdi yapılmadan aile hayatına geri
dönüşü mümkün olmayan boşanmaya Bâin Talâk denir.
Bedevi: Köylü, kara cahil, ilimsiz kimse.
Belde: Şehir, kişinin yaşadığı memleket.
Bid’atçı: Sünneti değiştiren.
Binaenaleyh: Bu nedenle, bundan dolayı,
böylece.
Calib i Dikkat: Dikkat çeken,
ilgilendiren, enterese eden.
Cehri: Sesli okumak.
Çözgü: Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler.
Dâbbe: Yürüyen, hareket eden
canlı varlık.
Dâbbet’ül-Ard: Dâbbet’ül-Ard birleşik bir kelime olup dâbbe,
yürüyen, hareket eden canlı varlık, Ard da yer demektir. Kıyamete yakın ortaya
çıkacak olan Dâbbet’ül-Ard, uzaydan ya da başka gezegenlerden gelmeyip yerden
çıkacağı için yer dâbbesi anlamında,ona Dabbet’ül-Ard denilmiştir.
Davacı: Müddei.
Davalı: Müddei aleyh.
Edna: Çok aşağı, en alt düzeyde.
Eşet: Beter, daha kötü, daha korkunç ve daha
zararlı.
Encam: Bir şeyin hakikatı, özü, derinliği, vakti, semti, miktarı,
içyüzü, gerçeği.
Fakih: Fıkıh ilminde bilgin
ve bu ilme vakıf olan.
Fak'as, sam'ac Harfleri:
1. F,
İftitâh Tekbiri,
2. K,
Kunud Duası,
3. A,
Ayın, (Iydeyn kelimesinden gelmektedir.) iki bayram,
4. S,
İstilâmı Haceri Esvet (Hacerül Evsedin selamlanması),
5. Sad,
Safa,
6. Mim,
Merve,
7. İkinci
ayın, Arafat,
8. Cim,
iki cemre (taş atma) anlamlarını ifade eder.
Fasık: Haramları açıktan işleyen / yoldan çıkmış
kimse.
Fariğ: Vaz geçen, çekilen.
Fecir: Sabah vakti ufuktan açılan beyazlık, güneşin
doğmaya başlaması.
Fecri Sadık: Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir
aydınlık. Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar
aydınlık gider. Bu birinci aydınlığa Fecr-i
Kazib denir. Sabah
namazının vakti, Fecr-i
Sadıkta başlar.
Fevt: 1. Kaçırma, elden çıkarma,
kaybetme. 2. Ölüm, mevt, ölme.
Fevt Olmak: Ölmek.
Fey-i Zeval: Güneşin batıya doğru dönmesinin
başlaması. Güneş tam ortada iken yerde dikili olan nesnelerin gölgeleri batıdan
doğuya dönüp kısalmakta son bulduğu zamandır. Bundan sonra öğle namazı vakti
başlar.
Fısk: Allah´ın emrine muhalefet etmek.
Fücur: Doğrudan ayrılmak, isyan.
Garaz: 1. Kin, içinden düşmanlık yapmak. 2.
Gaye, maksat, arzu, dilek, istek.
Gasil: Azalarını yıkayarak abdest alan.
Hades: Abdestsizlik veya cünüplük hali.
Hades-i Asgar: Abdest almaya,
Hades-i Ekber: Gusletmeye
denir.
Hafi: Gizlice / sessizce okumak.
Haslet: Güzel şey, güzel
hal.
Hubs: Manevi pislik.
Huruç Bi-Sun’ihi: Namazın sonunda kendi fiili ile namazdan çıkmak.
Hususî: Özel.
Hünsa: Erkek veya kadın olduğu belli olmayan kimse.
İcbar Edilen: Zorlanan.
İfraz: Arazinin parçalanması, bölünmesi, parsellere ayırma,
araziyi imar açısından uygun parçalara bölme.
İfsat: Düzeni bozma, karışıklık çıkarma.
İfsat Etmek: Bozma, halel verme, berbat etme.
İftitah Tekbiri: Namaza başlama
tekbiridir.
İhtilaf: Ayrılık, anlaşmazlık, aykırılık,
uyuşmazlık.
İhtiraz: Çekinme, sakınma.
İkab: Şiddetli azab, eziyet, ceza.
İkrah: Yaratılış itibarı ile ve dinî ve hukukî
bakımdan insanın çekindiği şeye karşı zorlanması.
İktida: 1. Sözlükte "tabi olma, uyma" manalarına
gelen iktidâ, dinî bir kavram olarak, cemaatle namaz kılınırken imama uymayı ifade eder.
İmama uyan kimseye de muktedî denir.
İktida, 2. Terim olarak:
İktida, cemaatin, namazını imamın namazına bağlamasıdır. Cemaatle namaz.
İhtilam: Rüyalanıp cünüp olmak.
İltizâm: Yüklenme, üzerine alma, yerine getirmek durumunda olma.
İlzam Etmek: Bağlamak, borçlandırmak, taahhüt
altına sokmak, susturmak.
İzam: Gerekli kılmak, yüklemek, bağlamak.
İ’ma: Baş işaretiyle namazı kılmak.
İkamet Vatanı: Kişinin15 gün kalmak için bulunduğu yer.
İstihfaf: 1. Küçümseme, hor görme, hafifseme. 2. İmamın bir özür
sebebiyle cemaatten imamlık yapabilecek ehliyete sahip birini geride kalan
namazı tamamlaması için kendi yerine geçirmesidir.
İtminan: Güven, inanç,
emniyet içinde olmak. Kalpsel veya zihinsel rahatlık ve huzurdur.
Ka’de: Namaz kılarken, ikinci ve dördüncü
rekâttan sonra oturmaya ka’de denir. Üç rekâtlı olan akşam ve vitir
namazlarında ise, ikinci ve üçüncü rekâtlardan sonra oturulur.
Ka`de-i Ula: ilk oturuş.
Ka`de-i Ahire: Son
oturuş. Namazın son rekâtında, secdelerden sonra oturmak demektir.
İlk oturuş vacip, son oturuş ise farzdır. (Sorularlaislamiyet.com’dan
yararlanılmıştır.– akn)
Kabz: Alma, elde tutma, edinme.
Kari: Kur’anı iyi okuyan.
Karye: Köy, demektir.
Kavi: Kuvvetli.
Kazaî Ehliyet: Yargısal yetki.
Kazf: Bir kimseye, onu zina töhmeti altında bırakacak bir söz
söylemektir.
Kefâet; Denklik.
Kısmet: Taksim.
Kırât: Beş arpa ağırlığında ağırlık Ölçüsü. (Hadiste, Uhud dağı anlamında)
Kıraat: Namazda yeterli miktar Kur’an okumak.
Kıyam: Namazda ayakta durmak
Lahik: Namaza imamla başlayıp, namaz esnasında
abdestinin bozulması gibi başına gelen bir durum sebebiyle namaza ara vermek
zorunda kalan ve bu sebeple namazın bir kısmını imam ile birlikte kılamayan
kimse demektir. Bu durumda olan kişi usulünü bilirse abdest alıp geldikten
sonra namazına devam eder. Usulünü bilmezse namazı baştan tekrar kılar.
Lahin: Hata, i’rapta hata ederek ezan veya kamet okuma.
Lâyık: Ehil, becerikli, uygun.
Mahcur: Vesayet altına alınmış kişi, kısıtlı.
Mallarda İfraz: Hisseleri birbirinden ayırarak paylaştırma.
Maruf: Herkesçe bilinen, tanınan, belli.
Masih: Azasını mesh eden.
Mazur: Özürlü olan kimse.
Me´cûr: Ecir verilmiş, mükâfatlandırılmış.
Mervi: Söylenen, rivayet olunan.
Mesbuk: Rekât kaçırdıktan sonra imama uyan. Meselâ; imama son
rek'atta veya ikinci, üçüncü rek'atlarda yetişen kimseler.
Me'sur Dualar: Belirli kişilere ve sebeplere atfedilen dualar. Bu
dualar:
Resûlüllâh (SAS)’den ve Ashab-ı Kiramdan,
senedleri zikredilmeden bize ulaşan dualardır.
Meşruiyet: Geçerlilik.
Mevkuf: 1. Vakfedilmiş. 2. Tutuklanmış, tutuklu.
Munkalip: Değişmiş, dönüşmüş olan, dönüşür.
Meyanda: Yerde, zamanda.
Mezun: 1. Bir okulu bitirerek diploma almış kimse. 2. Bir
iş için yetki verilmiş, yetkili. İzin almış, izinli.
Misafir: Seferde olan, yolcu.
Muaddel: Değişik.
Muaheze: Sorgulama, sorguya çekme.
Muamelât: İbadetin dışında kalan hukuki
tasarruflar, akitler, suç, ceza ve benzeri hükümlerdir. Bunlar; ferdin fertle,
ferdin toplumla veya toplumların birbiriyle olan ilişkilerini düzenleyen
kaidelerdir.
Muâtât: Teati yoluyla satım. Sözlü irade beyanı olmaksızın, fiilen
alıp-verme yoluyla yapılan satış.
Muhkem: Sağlam, sağlamlaştırılmış.
Muhtar: Seçilmiş, seçme, seçkin, güzide.
Muhtar Olan Kavl: Dayanak, dayanılan, dayanacak. Dayandırılan görüş.
Mukarin: Yakın olan, bitişen, ulaşan, ulaşmış olan.
Mukır: İkrar eden.
Mukim: Yerleşik.
Muktedî: İmama uyan kimsedir.
Musannif: Sınıflandıran, kitap yazan, yazar demek.
Mut´a: Mehire hak kazanmaksızın boşanan kadına verilen mal,
hediye. Faydalanma.
Mutedil Yürüyüş: Düz yolda yaya
yürüyüşü ve kafile arasındaki deve yürüyüşüdür.
Muvakkaten: Az bir zaman süresince, geçici olarak, eğreti olarak.
Mübadele: Bir şeyin başka bir
şeyle değiştirilmesi, değiştirme, değiş-tokuş, değişim.
Mücbir: Zorlayan.
Mücerred: 1. Yalnız, tek, halis, saf, katışıksız, karışık olmayan, tek
başına, çıplak, soyulmuş. 2. Kur'ân yazısında noktasız harflerle yazılı mensur
veya manzume. Bu şekil yazıya mahzuf veya mühmel de denir.
Müdebber: Hürriyeti efendisinin ölümüne bağlanmış köle.
Müdrik: Namaza imamla başlamış ve hepsini imamla
beraber kılmış olan muktedidir.
Müflis: İflâs eden.
Mükrih: Mücbir, zorlayan.
Münafi: Aykırı, uymaz, zıt, ters, aksi, mugayir ve muhalif olan.
Mürahik: Bulûğa eren erkek çocuk.
Mürahika: Bulûğa eren kız çocuk.
Mürtehin: 1. Alacaklı.
Mürtehin: 2. Rehin alacaklısı, ipotek hakkına sahip.
Müştemil: Kavrayan, saran, içine alan, büsbütün örten.
Müşterek Tahrime: Bir imamın peşinde tekbir alınıp namaza durulması.
Müzdelife: Arafat’a yakın bir belde olup orda hacılar, bayram gecesi
kalır. 70 taş toplar ve sabah erkenden vakfe yaparlar.
Naip: Hükümdar, yönetici ve yargıç gibi kimselerin
yerine bakan kimse anlamına gelir.
Natık: 1. Söyleyen, konuşan. 2. Düşünen. 3. Bildiren, bildirici.
Necaset: Pislik.
Piri Fâni: Pek yaşlı, ihtiyar, ölüme
yaklaşan kişi.
Ra’ci: Geri dönen, dokunan, ilgilendiren,
dayanan.
Rec´at (Ric´at): Dönüş, dönme. Ric´î Talakta, iddetin tamamlanmasından önce
kocanın, karısına geri dönmesi.
Ruhsat: Zor durumlarda ve sıkıntılı zamanlarda
Allah’ın emrini terk etmemek ve yapmak için gösterilen kolaylıktır. Ruhsatlar;
ameli terk etmek için değil, Allah’ın farz kıldığı ibadet ve amelleri olumsuz
şartlarda ve zor koşullarda uygulamak için gösterilen bir yoldur.
Ruku’: Namazda kıraatten sonra beli düz olarak
eğmek.
Rüçhan: Ağır basma, üstün gelme.
Şafak: Ufkun açılması, beyazlaşması.
Sehiv Secdesi: Namazda yanılanın yaptığı secde.
Tilavet Secdesi: Namaz kılanın,
namazda secde ayetini okuduğunda yaptığı secde.
Selem: Akit meclisinde peşin ödenmiş semen mukabilinde daha sonra
teslimi yapılacak olan mal üzerinde yapılan akit.
Sem´: Duyma, nakil, duyum. Şâri´den gelen, duyulan.
Semen: Fiyat, bedel.
Semere: Ürün, meyve, (hüküm).
Setretmek: Bir şeyi örtmek, gizlemek.
Sevm-i Nazar: Müşterinin, fiyatı öğrenmeksizin veya fiyata razı
olmaksızın malı; bir bakayım, göstereyim vs., beğenirsem, beğenirlerse alırım
diyerek almasıdır. Bu durumda mal müşteri elinde emanet hükmünde olur. Yani
müşterinin elinde zayi olursa ödemekle yükümlü olmaz.
Sevm-i Şirâ: Müşterinin, malın fiyatını öğrendikten sonra -bu fiyata
razı olarak- hoşuma giderse bu fiyata alırım diyerek malı almasıdır. Alıkonulan
mal, müşterinin elinde zayi olursa müşteri o malın kıymetini/piyasa değerini
ödemesi gerekmektedir.
Subut: Yerleştirmek,
sübüt, metanet, doğrultmak, muhkem etmek, bir yerde durmak kökleşmek, kök
salmak, yerleşmek, sübüt bulmak, eski ve asil bir hanedana mensup olmak
yerleşme, karar ve sonuç.
Sübüti: Sebata mensup ve müteallik olan,
paydarlık, durmak, oynak olmamak, sabit olmak
Sübûtî Sıfatlar: Allah'ın hangi
nitelik ve özelliklere sahip olduğunu anlatan sıfatlardır. Bunlar; hayat, ilim, semi', basar, irade,
kudret, kelam ve tekvin olmak
üzere sekiz tanedir.
Sücud: Secde etmek, alnı yere koymak.
Sünnet-i Müekkede: Peygamber
Efendimizin (SAS) devamlı yaptığı, nadiren terk etmiş olduğu farz ve vacip
olmayan amelleridir. Buna, Sünnet-i
Hudâ da denmektedir. Ara
sıra terk ettiği sünnetlere de "gayri müekkede" denir.
Sütre: Perde, örtü.
Şehir: Kalabalıkların bulunduğu, islami hükümlerin tatbik
edildiği veya en büyük camisinin halkının tamamını almadığı kadar büyük olan
yerler.
Şehrin Finası: Şehre yakın araziler. Mezarlık, fabrika sahaları,
tarlalar, değirmenlerin bulunduğu yakın yerler.
Şehid: Allah yolunda öldürülen mü’min.
Şüf’a: Bir gayrimenkulü satın almada öncelikli hak sahibi olma.
Ta’zîr (Men etmek, engellemek): Ta’zir
cezası yüce Allah’ın miktarını takdir ve beyan etmediği ve takdirini devlet
başkanına ya da müctehid olan hâkimlere bırakmış olduğu cezalardır. Ta’zir
cezalarının çeşitleri: Azarlamak, kınamak, terbiye etmek, sopa… Bu cezaları
hâkim verir. Otorite cezayı affedebilir. Cezaların miktarı zamana göre
değişebilir.
Tağyir: Değiştirme, bozma.
Tagayyür Etmek: Değişmek, başkalaşmak, bozulmak. Renk değiştirmek.
Tahmid: Elhamdülillah, anlamına gelen kelime.
Tahrimen Mekruh: (Vacibin zıddı) harama yakın iş olup, zannî delil ile olan
nehiydir.
Takdim: Bir şeyi karşılıksız olarak birine
verme, sunma, tanıtma, tanıştırma, öne alma, önceye alma.
Herhangi bir
durumda bulunmak. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Belli başlı ve itibarlı görünen insanlardan olmak.
Tahrime: Namaza başlarken alınan İftitah tekbiri.
Tazmin Etmek: Maddi veya manevi zararı karşılamak.
Techiz: Sözlükte, "hazırlamak, donatmak,
geline çeyiz hazırlamak" anlamlarına gelen techîz, bir dinî kavram olarak,
vefat eden kişinin yıkanmasından kabre defnedilinceye kadar yapılması gereken
şeylerin tamamını ifade etmektedir.
Teehhül Etmek: Evlenmek.
Tehlil: Lâ ilâhe illallah, kelimesidir.
Tekbir: Allahu Ekber, demektir.
Telhin: Ezan veya Kur’an lafızlarını, sesi
güzelleştirmek için değiştirerek tecvid kaidelerine uygun olmayarak okumak.
Tekfin: Cenaze; yıkandıktan sonra kefene
sarılır ki buna TEKFIN denir.
Terci’: Ezanda sesi kısarak şahadet kelimelerini
okumak.
Tertip: Sıra, namazların sırayla kılınması.
Tesbih: Sübhanallah,
kelimesi.
Tesvib: İslam Bilginleri TESVÎB
konusunda iki görüş sergilemişlerdir. 1.
Müezzinin, ezan ile kamet arasında “Es-Salâh” diye bağırmasıdır. 2. İbn
Mübarek ve İmam-ı Ahmet gibi birçok bilginlere göre tesvîb: Sabah ezanında
söylenen: “es Selatü Hayrün minen Nevm” cümlesidir.
İkinci maddede ki TESVÎB’İN kaynağı Hz. Peygamber (SAS) Efendimizdir. Hz. Bilal sabah ezanından sonra Peygamber, (SAS)’e uğrayıp "Namaz uykudan hayırlıdır" sözlerini söylemesine karşılık, Efendimiz:
"Ne güzel söyledin, ne güzel söz. Onu ezanına ekle ya Bilâl" demesi TESVÎB'İN sünnetteki yerini tescil eder. Nitekim Hanefî fukahâsı tesvîbin varlığını kabul etmişlerdir.
İkinci maddede ki TESVÎB’İN kaynağı Hz. Peygamber (SAS) Efendimizdir. Hz. Bilal sabah ezanından sonra Peygamber, (SAS)’e uğrayıp "Namaz uykudan hayırlıdır" sözlerini söylemesine karşılık, Efendimiz:
"Ne güzel söyledin, ne güzel söz. Onu ezanına ekle ya Bilâl" demesi TESVÎB'İN sünnetteki yerini tescil eder. Nitekim Hanefî fukahâsı tesvîbin varlığını kabul etmişlerdir.
Teşehhüd: Namazlarda oturduktan sonra Tahıyyat duasını okumak.
Teşrik Tekbiri: Kurban bayramında alınan tekbirler.
Teverrük: Kadınların namazın iki rekâtından sonra ki oturuş şekli
olup, ayakları sağ taraftan çıkartıp sol kalçaları üzerine oturmalarıdır.
Tezkiye: Sözlükte "temizlemek, arıtmak" anlamına gelen tezkiye, tasavvufta,
nefsi, ona bulaşan kir ve pastan temizleyerek nefs-i
emmâre mertebesinden nefs-i mutmainne mertebesine çıkarmak, ruhu manevî
kirlerden arındırmak demektir. Kurân’da "Nefsini kirleten hüsrana uğrar,
nefsini arıtan da felah bulur." (Şems, 91/9-10.) buyrulmaktadır. Fıkıh
ilminde ise iki anlama gelir; mahkemede tanıklık yapacak kimselerin durumunu öğrenmek
için yapılan soruşturma, ölülerin peşlerinden iyilikleriyle anılması. (M.C.)
Tilavet: Tilavet, Kur’an okumak demektir.
Tilavet Secdesi: Secde ayeti
okununca yapılan secdeye tilavet secdesi denir. Namaz kılması farz olan bir
kimse, Kur’an-ı kerimde bulunan 14 yerdeki, secde ayetinden birini okusa veya
işitse, manasını anlamasa da, bir secde yapması vaciptir.
Kişi, Tilavet secdesi yapmak için, niyet
edilir. (Niyet şarttır. Niyetsiz sahih olmaz.) Abdestli olarak, kıbleye karşı
ayakta durup, ellerini kulaklara kaldırmadan, Allahü Ekber der ve secdeye
gider. Secdede üç defa Sübhâne
Rabbiyel-A’lâ der. Sonra,
Allahü Ekber der ve ayağa kalkar. Böylece Tilavet Secdesi tamam olur.
Ümmi: Kur’an okumayı beceremeyen.
Vatani Asli: Asıl yaşadığı yer veya hayatını sürdürdüğü
yer.
Vaz´: Koyma, yapma, konuluş, konum, kullanım.
Vesk: 60 sâ´Iık bir ölçü birimi.
Yed el: Elinde bulundurma.
Yed’i Emin: Uyuşmazlık konusu olan
nesnenin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi, güvenilir kişi.
Yedi Adl: Emniyetli kişi, emniyetli el.
Yed'i İstirdat: Mal üzerindeki yitirilmiş egemenliği, tasarruf gücünü geri
almak, yeniden ele geçirmek.
Zaif: Zayıf.
Zevaid: Sözlükte "artan, fazlalık, ilave" anlamına gelen zâid kelimesinin çoğulu olan zevâid, dinî
literatürde, zevâid kitapları, zevâid sünnetleri ve zevâid tekbirleri şeklinde
terkip halinde kullanılmıştır.
Zevâid sünnetler: Hz. Peygamberin, dinî tebliğ ve açıklama niteliği
taşımayan, bir insan olarak yapmış olduğu fiillerdir. Hz. Peygamberin yemesi,
içmesi, giyinmesi böyledir. (bk. Mendup)
Zevâid tekbirleri: Bayram namazlarının
birinci rekâtında İftitah tekbiri ve "sübhaneke" duasının
okunmasından sonra, Fatiha suresinin okunmasından önce üç ve ikinci rekâtta
rükûdan önce üç olmak üzere fazladan alınan altı tekbire denir.
Zevâid Kitapları: Bir hadis kitabının, başka bir hadis
kitabı ile karşılaştırılarak birincinin ikinciden fazla olarak içerdiği
hadislerden oluşan eserlere denir. Zevâide esas alınan kaynaklar genelde
"kütübü sitte" de yer alan kitaplar olmuştur. (İ.P.)
Zeval: Güneşin en üst noktadan inmeye başlaması.
Zuhru Ahir: Cuma namazını kıldıktan sonra kılınan namaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder