14 Haziran 2015 Pazar

KELİMELER *

Âbid: Kullar, köleler, ibadet edenler, sıradan insanlar.
Akd: Sözleşme.
Ameli Kesir: Çok fazla iş / namazda yapılmakla namazın bozulmasına sebep olan ve tek elle yapılamayan işler.
Arafat: Mekke civarında hacıların toplaştığı tepe. Hacılar bayramdan bir gün evvel Arafat’ta toplanarak vakfe yaparlar.
Afere Günü: Kurban bayramından bir gün evveli. Zilhiccenin 9. günü.
Avret: Açılması yasak olan mahal.
Asan: Kolay,  kolay oldu, kolaylaştı, mümkün oldu. 
Azhar: En zâhir. En açık. Besbelli.
Azimet: Takva ile amel etmektir.
Azl: Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması.
Bain Talak: Evlilik ilişkisini sona erdiren ve yeni bir nikâh akdi yapılmadan aile hayatına geri dönüşü mümkün olmayan boşanmaya Bâin Talâk denir.
Bedevi: Köylü, kara cahil, ilimsiz kimse.
Belde:  Şehir, kişinin yaşadığı memleket.
Bid’atçı: Sünneti değiştiren.
Binaenaleyh:  Bu nedenle, bundan dolayı, böylece.
Calib i Dikkat:  Dikkat çeken, ilgilendiren, enterese eden.
Cehri: Sesli okumak.
Çözgü: Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler.
Dâbbe: Yürüyen, hareket eden canlı varlık.
Dâbbet’ül-Ard:   Dâbbet’ül-Ard birleşik bir kelime olup dâbbe, yürüyen, hareket eden canlı varlık, Ard da yer demektir. Kıyamete yakın ortaya çıkacak olan Dâbbet’ül-Ard, uzaydan ya da başka gezegenlerden gelmeyip yerden çıkacağı için yer dâbbesi anlamında,ona Dabbet’ül-Ard denilmiştir.
Davacı: Müddei.
Davalı: Müddei aleyh.
Edna: Çok aşağı, en alt düzeyde.
Eşet:  Beter, daha kötü, daha korkunç ve daha zararlı.
Encam: Bir şeyin hakikatı, özü, derinliği, vakti, semti, miktarı, içyüzü, gerçeği.
Fakih: Fıkıh ilminde bilgin ve bu ilme vakıf olan.
Fak'as, sam'ac Harfleri:
1.  F, İftitâh Tekbiri,
2.  K, Kunud Duası,
3.  A, Ayın, (Iydeyn kelimesinden gelmektedir.) iki bayram,
4.  S, İstilâmı Haceri Esvet (Hacerül Evsedin selamlanması),
5.  Sad, Safa,
6.  Mim, Merve,
7.  İkinci ayın, Arafat,
8.  Cim, iki cemre (taş atma) anlamlarını ifa­de eder.

Fasık: Haramları açıktan işleyen / yoldan çıkmış kimse.
Fariğ:   Vaz geçen, çekilen.
Fecir: Sabah vakti ufuktan açılan beyazlık, güneşin doğmaya başlaması.
Fecri Sadık: Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık. Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar aydınlık gider. Bu birinci aydınlığa Fecr-i Kazib denir. Sabah namazının vakti, Fecr-i Sadıkta başlar.
Fevt:  1. Kaçırma, elden çıkarma, kaybetme. 2. Ölüm, mevt, ölme.
Fevt Olmak: Ölmek.
Fey-i Zeval: Güneşin batıya doğru dönmesinin başlaması. Güneş tam ortada iken yerde dikili olan nesnelerin gölgeleri batıdan doğuya dönüp kısalmakta son bulduğu zamandır. Bundan sonra öğle namazı vakti başlar.
Fısk: Allah´ın emrine muhalefet etmek.
Fücur:  Doğrudan ayrılmak, isyan.
Garaz: 1. Kin, içinden düşmanlık yapmak.  2. Gaye, maksat, arzu, dilek, istek.
Gasil:   Azalarını yıkayarak abdest alan.
Hades: Abdestsizlik veya cünüplük hali.
Hades-i Asgar:  Abdest almaya,
Hades-i Ekber:  Gusletmeye denir. 
Hafi: Gizlice / sessizce okumak.
Haslet: Güzel şey, güzel hal. 
Hubs: Manevi pislik.
Huruç Bi-Sun’ihi: Namazın sonunda kendi fiili ile namazdan çıkmak.
Hususî:  Özel. 
Hünsa: Erkek veya kadın olduğu belli olmayan kimse.
İcbar Edilen: Zorlanan.
İfraz: Arazinin parçalanması, bölünmesi, parsellere ayırma, araziyi imar açısından uygun parçalara bölme.
İfsat: Düzeni bozma, karışıklık çıkarma.
İfsat Etmek: Bozma, halel verme, berbat etme.
İftitah Tekbiri:  Namaza başlama tekbiridir.
İhtilaf:  Ayrılık, anlaşmazlık, aykırılık, uyuşmazlık.
İhtiraz: Çekinme, sakınma.
İkab: Şiddetli azab, eziyet, ceza.
İkrah:  Yaratılış itibarı ile ve dinî ve hukukî bakımdan insanın çekindiği şeye karşı zorlanması.
İktida: 1. Sözlükte "tabi olma, uyma" manalarına gelen iktidâ, dinî bir kavram olarak, cemaatle namaz kılınırken imama uymayı ifade eder. İmama uyan kimseye de muktedî denir.
İktida, 2. Terim olarak: İktida,  cemaatin, namazını imamın namazına bağlamasıdır. Cemaatle namaz.
İhtilam: Rüyalanıp cünüp olmak.
İltizâm: Yüklenme, üzerine alma, yerine getirmek durumunda olma.
İlzam Etmek:  Bağlamak, borçlandırmak, taahhüt altına sokmak, susturmak.
İzam: Gerekli kılmak, yüklemek, bağlamak.
İ’ma: Baş işaretiyle namazı kılmak.
İkamet Vatanı: Kişinin15 gün kalmak için bulunduğu yer.
İstihfaf:  1. Küçümseme, hor görme, hafifseme.  2. İmamın bir özür sebebiyle cemaatten imamlık yapabilecek ehliyete sahip birini geride kalan namazı tamamlaması için kendi yerine geçirmesidir. 
İtminan:  Güven, inanç, emniyet içinde olmak. Kalpsel veya zihinsel rahatlık ve huzurdur.
Ka’de:  Namaz kılarken, ikinci ve dördüncü rekâttan sonra oturmaya ka’de denir. Üç rekâtlı olan akşam ve vitir namazlarında ise, ikinci ve üçüncü rekâtlardan sonra oturulur.
Ka`de-i Ula:  ilk oturuş.
Ka`de-i Ahire:   Son oturuş.  Namazın son rekâtında, secdelerden sonra oturmak demektir.
İlk oturuş vacip, son oturuş ise farzdır.  (Sorularlaislamiyet.com’dan yararlanılmıştır.– akn)
Kabz: Alma, elde tutma, edinme.
Kari: Kur’anı iyi okuyan.
Karye:  Köy, demektir.
Kavi:  Kuvvetli.
Kazaî Ehliyet: Yargısal yetki.
Kazf: Bir kimseye, onu zina töhmeti altında bırakacak bir söz söylemektir.
Kefâet; Denklik.
Kısmet: Taksim.
Kırât: Beş arpa ağırlığında ağırlık Ölçüsü. (Hadiste, Uhud dağı anlamında)
Kıraat: Namazda yeterli miktar Kur’an okumak.
Kıyam: Namazda ayakta durmak
Lahik:  Namaza imamla başlayıp, namaz esnasında abdestinin bozulması gibi başına gelen bir durum sebebiyle namaza ara vermek zorunda kalan ve bu sebeple namazın bir kısmını imam ile birlikte kılamayan kimse demektir. Bu durumda olan kişi usulünü bilirse abdest alıp geldikten sonra namazına devam eder. Usulünü bilmezse namazı baştan tekrar kılar.
Lahin:  Hata, i’rapta hata ederek ezan veya kamet okuma.
Lâyık:  Ehil, becerikli, uygun.
Mahcur: Vesayet altına alınmış kişi, kısıtlı.
Mallarda İfraz: Hisseleri birbirinden ayırarak paylaştırma.
Maruf: Herkesçe bilinen, tanınan, belli.
Masih: Azasını mesh eden.
Mazur: Özürlü olan kimse.
Me´cûr: Ecir verilmiş, mükâfatlandırılmış.
Mervi: Söylenen, rivayet olunan.
Mesbuk: Rekât kaçırdıktan sonra imama uyan. Meselâ; imama son rek'atta veya ikinci, üçüncü rek'atlarda yetişen kimseler.
Me'sur Dualar:  Belirli kişilere ve sebeplere atfedilen dualar. Bu dualar:
Resûlüllâh (SAS)’den ve Ashab-ı Kiramdan, senedleri zikredilmeden bize ulaşan dualardır.
Meşruiyet: Geçerlilik. 
Mevkuf: 1. Vakfedilmiş. 2. Tutuklanmış, tutuklu.
Munkalip: Değişmiş, dönüşmüş olan, dönüşür.
Meyanda:  Yerde, zamanda.
Mezun: 1. Bir okulu bitirerek diploma almış kimse.  2. Bir iş için yetki verilmiş, yetkili. İzin almış, izinli.
Misafir: Seferde olan, yolcu.
Muaddel:  Değişik.
Muaheze: Sorgulama, sorguya çekme.
Muamelât: İbadetin dışında kalan hukuki tasarruflar, akitler, suç, ceza ve benzeri hükümlerdir. Bunlar; ferdin fertle, ferdin toplumla veya toplumların birbiriyle olan ilişkilerini düzenleyen kaidelerdir.
Muâtât: Teati yoluyla satım. Sözlü irade beyanı olmaksızın, fiilen alıp-verme yoluyla yapılan satış.
Muhkem: Sağlam, sağlamlaştırılmış.
Muhtar: Seçilmiş, seçme, seçkin,  güzide.
Muhtar Olan Kavl: Dayanak, dayanılan, dayanacak. Dayandırılan görüş.
Mukarin: Yakın olan, bitişen, ulaşan, ulaşmış olan.
Mukır: İkrar eden. 
Mukim:  Yerleşik.
Muktedî: İmama uyan kimsedir.
Musannif: Sınıflandıran, kitap yazan, yazar demek.
Mut´a: Mehire hak kazanmaksızın boşanan kadına verilen mal, hediye. Faydalanma. 
Mutedil Yürüyüş:  Düz yolda yaya yürüyüşü ve kafile arasındaki deve yürüyüşüdür.  
Muvakkaten: Az bir zaman süresince, geçici olarak, eğreti olarak.
Mübadele: Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi, değiştirme, değiş-tokuş, değişim.
Mücbir: Zorlayan.
Mücerred: 1. Yalnız, tek, halis, saf, katışıksız, karışık olmayan, tek başına, çıplak, soyulmuş. 2. Kur'ân yazısında noktasız harflerle yazılı mensur veya manzume. Bu şekil yazıya mahzuf veya mühmel de denir.
Müdebber: Hürriyeti efendisinin ölümüne bağlanmış köle.
Müdrik: Namaza imamla başlamış ve hepsini imamla beraber kılmış olan muktedidir.
Müflis: İflâs eden.
Mükrih: Mücbir, zorlayan.
Münafi: Aykırı, uymaz, zıt, ters, aksi, mugayir ve muhalif olan.
Mürahik: Bulûğa eren erkek çocuk.
Mürahika: Bulûğa eren kız çocuk.
Mürtehin: 1. Alacaklı.
Mürtehin: 2. Rehin alacaklısı,  ipotek hakkına sahip.
Müştemil: Kavrayan, saran, içine alan, büsbütün örten.
Müşterek Tahrime: Bir imamın peşinde tekbir alınıp namaza durulması.
Müzdelife: Arafat’a yakın bir belde olup orda hacılar, bayram gecesi kalır.  70 taş toplar ve sabah erkenden vakfe yaparlar.
Naip: Hükümdar, yönetici ve yargıç gibi kimselerin yerine bakan kimse anlamına gelir.
Natık: 1. Söyleyen, konuşan. 2. Düşünen. 3. Bildiren, bildirici.
Necaset: Pislik.
Piri Fâni:  Pek yaşlı, ihtiyar, ölüme yaklaşan kişi.   
Ra’ci:  Geri dönen, dokunan, ilgilendiren, dayanan.
Rec´at (Ric´at): Dönüş, dönme. Ric´î Talakta, iddetin tamamlanmasından önce kocanın, karısına geri dönmesi.
Ruhsat:  Zor durumlarda ve sıkıntılı zamanlarda Allah’ın emrini terk etmemek ve yapmak için gösterilen kolaylıktır. Ruhsatlar; ameli terk etmek için değil, Allah’ın farz kıldığı ibadet ve amelleri olumsuz şartlarda ve zor koşullarda uygulamak için gösterilen bir yoldur.
Ruku’: Namazda kıraatten sonra beli düz olarak eğmek.
Rüçhan: Ağır basma, üstün gelme.
Şafak: Ufkun açılması, beyazlaşması.
Sehiv Secdesi: Namazda yanılanın yaptığı secde.
Tilavet Secdesi: Namaz kılanın, namazda secde ayetini okuduğunda yaptığı secde.
Selem: Akit meclisinde peşin ödenmiş semen mukabilinde daha sonra teslimi yapılacak olan mal üzerinde yapılan akit.
Sem´: Duyma, nakil, duyum. Şâri´den gelen, duyulan.
Semen: Fiyat, bedel.
Semere: Ürün, meyve, (hüküm).
Setretmek:  Bir şeyi örtmek, gizlemek.
Sevm-i Nazar: Müşterinin, fiyatı öğrenmeksizin veya fiyata razı olmaksızın malı; bir bakayım, göstereyim vs., beğenirsem, beğenirlerse alırım diyerek almasıdır. Bu durumda mal müşteri elinde emanet hükmünde olur. Yani müşterinin elinde zayi olursa ödemekle yükümlü olmaz.
Sevm-i Şirâ: Müşterinin, malın fiyatını öğrendikten sonra -bu fiyata razı olarak- hoşuma giderse bu fiyata alırım diyerek malı almasıdır. Alıkonulan mal, müşterinin elinde zayi olursa müşteri o malın kıymetini/piyasa değerini ödemesi gerekmektedir.
Subut: Yerleştirmek, sübüt,  metanet, doğrultmak, muhkem etmek, bir yerde durmak kökleşmek, kök salmak, yerleşmek, sübüt bulmak, eski ve asil bir hanedana mensup olmak yerleşme, karar ve sonuç.
Sübüti:  Sebata mensup ve müteallik olan, paydarlık, durmak, oynak olmamak, sabit olmak
Sübûtî Sıfatlar: Allah'ın hangi nitelik ve özelliklere sahip olduğunu anlatan sıfatlardır. Bunlar; hayat, ilim, semi', basar, irade, kudret, kelam ve tekvin olmak üzere sekiz tanedir.
Sücud: Secde etmek, alnı yere koymak.
Sünnet-i Müekkede:  Peygamber Efendimizin (SAS) devamlı yaptığı, nadiren terk etmiş olduğu farz ve vacip olmayan amelleridir. Buna, Sünnet-i Hudâ da denmektedir. Ara sıra terk ettiği sünnetlere de "gayri müekkede" denir.
Sütre: Perde, örtü.
Şehir: Kalabalıkların bulunduğu, islami hükümlerin tatbik edildiği veya en büyük camisinin halkının tamamını almadığı kadar büyük olan yerler.
Şehrin Finası: Şehre yakın araziler. Mezarlık, fabrika sahaları, tarlalar, değirmenlerin bulunduğu yakın yerler.
Şehid: Allah yolunda öldürülen mü’min.
Şüf’a: Bir gayrimenkulü satın almada öncelikli hak sahibi olma.
Ta’zîr (Men etmek, engellemek):  Ta’zir cezası yüce Allah’ın miktarını takdir ve beyan etmediği ve takdirini devlet başkanına ya da müctehid olan hâkimlere bırakmış olduğu cezalardır. Ta’zir cezalarının çeşitleri: Azarlamak, kınamak, terbiye etmek, sopa… Bu cezaları hâkim verir. Otorite cezayı affedebilir. Cezaların miktarı zamana göre değişebilir.
Tağyir: Değiştirme, bozma.
Tagayyür Etmek: Değişmek, başkalaşmak, bozulmak. Renk değiştirmek.
Tahmid: Elhamdülillah, anlamına gelen kelime.
Tahrimen Mekruh: (Vacibin zıddı) harama yakın iş olup, zannî delil ile olan nehiydir.
Takdim:  Bir şeyi karşılıksız olarak birine verme, sunma, tanıtma, tanıştırma, öne alma, önceye alma.
Herhangi bir durumda bulunmak. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Belli başlı ve itibarlı görünen insanlardan olmak.
Tahrime: Namaza başlarken alınan İftitah tekbiri.
Tazmin Etmek: Maddi veya manevi zararı karşılamak.
Techiz:  Sözlükte, "hazırlamak, donatmak, geline çeyiz hazırlamak" anlamlarına gelen techîz, bir dinî kavram olarak, vefat eden kişinin yıkanmasından kabre defnedilinceye kadar yapılması gereken şeylerin tamamını ifade etmektedir. 
Teehhül Etmek:  Evlenmek.
Tehlil:    Lâ ilâhe illallah, kelimesidir.
Tekbir:  Allahu Ekber, demektir.
Telhin: Ezan veya Kur’an lafızlarını, sesi güzelleştirmek için değiştirerek tecvid kaidelerine uygun olmayarak okumak.
Tekfin:  Cenaze; yıkandıktan sonra kefene sarılır ki buna TEKFIN denir.
Terci’: Ezanda sesi kısarak şahadet kelimelerini okumak.
Tertip: Sıra, namazların sırayla kılınması.
Tesbih:  Sübhanallah, kelimesi.
Tesvib: İslam Bilginleri TESVÎB konusunda iki görüş sergilemişlerdir. 1.  Müezzinin, ezan ile kamet arasında  “Es-Salâh” diye bağırmasıdır. 2. İbn Mübarek ve İmam-ı Ahmet gibi birçok bilginlere göre tesvîb: Sabah ezanında söylenen: “es Selatü Hayrün minen Nevm” cümlesidir. 
İkinci maddede ki TESVÎB’İN kaynağı Hz. Peygamber (SAS) Efendimizdir. Hz. Bilal sabah ezanından sonra Peygamber, (SAS)’e uğrayıp "Namaz uykudan hayır­lıdır" sözlerini söylemesine karşılık, Efendimiz: 
"Ne güzel söyledin, ne güzel söz. Onu ezanına ekle ya Bilâl" demesi TESVÎB'İN sünnetteki yerini tescil eder. Nitekim Hanefî fukahâsı tesvîbin varlığını kabul etmişlerdir.
Teşehhüd:  Namazlarda oturduktan sonra Tahıyyat duasını okumak.
Teşrik Tekbiri: Kurban bayramında alınan tekbirler.
Teverrük: Kadınların namazın iki rekâtından sonra ki oturuş şekli olup, ayakları sağ taraftan çıkartıp sol kalçaları üzerine oturmalarıdır.
Tezkiye: Sözlükte "temizlemek, arıtmak" anlamına gelen tezkiye, tasavvufta, nefsi, ona bulaşan kir ve pastan temizleyerek nefs-i emmâre mertebesinden nefs-i mutmainne mertebesine çıkarmak, ruhu manevî kirlerden arındırmak demektir. Kurân’da "Nefsini kirleten hüsrana uğrar, nefsini arıtan da felah bulur." (Şems, 91/9-10.) buyrulmaktadır. Fıkıh ilminde ise iki anlama gelir; mahkemede tanıklık yapacak kimselerin durumunu öğrenmek için yapılan soruşturma, ölülerin peşlerinden iyilikleriyle anılması. (M.C.)
Tilavet: Tilavet, Kur’an okumak demektir.
Tilavet Secdesi:  Secde ayeti okununca yapılan secdeye tilavet secdesi denir. Namaz kılması farz olan bir kimse, Kur’an-ı kerimde bulunan 14 yerdeki, secde ayetinden birini okusa veya işitse, manasını anlamasa da, bir secde yapması vaciptir.
Kişi, Tilavet secdesi yapmak için, niyet edilir. (Niyet şarttır. Niyetsiz sahih olmaz.) Abdestli olarak, kıbleye karşı ayakta durup, ellerini kulaklara kaldırmadan, Allahü Ekber der ve secdeye gider. Secdede üç defa Sübhâne Rabbiyel-A’lâ der. Sonra, Allahü Ekber der ve ayağa kalkar. Böylece Tilavet Secdesi tamam olur.
Ümmi: Kur’an okumayı beceremeyen.
Vatani Asli: Asıl yaşadığı yer veya hayatını sürdürdüğü yer.
Vaz´: Koyma, yapma, konuluş, konum, kullanım.
Vesk: 60 sâ´Iık bir ölçü birimi.
Yed el: Elinde bulundurma.
Yed’i Emin: Uyuşmazlık konusu olan nesnenin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi,  güvenilir kişi. 
Yedi Adl: Emniyetli kişi, emniyetli el.
Yed'i İstirdat: Mal üzerindeki yitirilmiş egemenliği, tasarruf gücünü geri almak, yeniden ele geçirmek.
Zaif: Zayıf.
Zevaid: Sözlükte "artan, fazlalık, ilave" anlamına gelen zâid kelimesinin çoğulu olan zevâid, dinî literatürde, zevâid kitapları, zevâid sünnetleri ve zevâid tekbirleri şeklinde terkip halinde kullanılmıştır.
Zevâid sünnetler: Hz. Peygamberin, dinî tebliğ ve açıklama niteliği taşımayan, bir insan olarak yapmış olduğu fiillerdir. Hz. Peygamberin yemesi, içmesi, giyinmesi böyledir. (bk. Mendup)
Zevâid tekbirleri: Bayram namazlarının birinci rekâtında İftitah tekbiri ve "sübhaneke" duasının okunmasından sonra, Fatiha suresinin okunmasından önce üç ve ikinci rekâtta rükûdan önce üç olmak üzere fazladan alınan altı tekbire denir.
Zevâid Kitapları: Bir hadis kitabının, başka bir hadis kitabı ile karşılaştırılarak birincinin ikinciden fazla olarak içerdiği hadislerden oluşan eserlere denir. Zevâide esas alınan kaynaklar genelde "kütübü sitte" de yer alan kitaplar olmuştur. (İ.P.)
Zeval: Güneşin en üst noktadan inmeye başlaması.

Zuhru Ahir: Cuma namazını kıldıktan sonra kılınan namaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder